Son zamanlarda en büyük lüksün nedir diye sorsalar sessiz ve sakin bir kahveciye gidip kahvemle kruvasanımın tadına bakarken derin bir iç huzurla arka planda çalan klasik müziklere sokulup sokaktan ardı sıra geçen arabaları, insanların koşuşturmasını izlemek ve düşünmek derim. Zihnimden geçen düşüncelerin akmasına izin vermek, onlarla konuşmak ve beni yanıltmalarına izin vermeden kardeş kardeş geçinip gitmek son günlerde en büyük çabam oldu. Huzurlu mutsuzluk diyorum ben buna… Hiçbir şekilde beklentimi karşılamayacak ikili ilişkilerden kopuk, savunma mekanizması geliştirmek zorunda kaldığım aile problemlerimi halı altına itelemektense gün yüzüne çıkmasına mani olmamak.
Bazen göğsümde bir yastık dolusu pamuk taşırmışçasına makul bazen de taş taşırmışçasına ağır ve mesafeli. Oysa kendimle ne de barış içindeyim!
Yalın ayak yürüdüğüm kumsalımda ah şu çakıl taşları da olmasa! Kaçarak bir yere kadar kurtulabilirim biliyorum, önünde sonunda mahzenime girmek için o kumsaldan geçeceğim. “Kesinlikke küçük boy cappuccino orta boya göre daha lezzetli oluyor. Bugün de şık giyinmişim keşke biri hayatımı fotoğraflasa! Böyle bir film vardı sanırım, Jim Kerry oynuyordu, bu adama drama hiç yakışmıyor bence. Eternal sunshine of the spotless mind filmini bir tek ben mi anlamadım? “İşte gökyüzü, ağaçlar ve aralarından alıp giden arabalar gibi düşünceler de kafamın içinde böyle dönüp duruyor.
Mark Twain’in İnsan Nedir? Kitabını okumakla iyi mi yaptım bilmiyorum. İnsan gerçekten sadece kendini düşünen bencil bir makine mi, vicdan merhamet sevgi gibi hislerimiz sadece içimizdeki o “efendi” yi tatmin etmek adına uydurduğumuz bahaneler mi? düşünüyorum. Bence değil! Ama bazen çok sevdiğimiz birine kızıp tüm iletişim kanallarını kapamıyor muyuz? O kişiye birden buz kesmiyor muyuz? İnsan sevdiğine gücenir sözü gibi en sevdiklerimize yansıtmıyor muyuz tüm varoluşsal sancılarımızı? Ben o iyiliği kendim için yaptım cümlesi çok matahmış gibi bencilliğimizin bir tezahürü olamaz mı? Bu kitap tüm bildiklerimi ve inandıklarımı sorgulamama sebep oldu. Arı kovanıma çomak sokturdu. Sanırım arkadaşımın hazin ve erken ölümünün ardından lise arkadaşlarımızla kurduğumuz whatsapp grupta yazışılan ve her ay ifşa edilen para toplama hadisesine bu yüzden biraz gıcığım. İnsanın bencilliği! Bu hepimizin kendi vicdanlarını rahatlatma ayinine bir son vermek gerekiyor diye düşünüyorum ve sırf bu her ay paylaşılan tutarın olduğu ekran görüntüsünü açmak istemiyorum, bu kutsal günah çıkarma seanslarına ortak olmak istemiyorum… Ne oldu şimdi rahatladınız mı üç kuruş gönderdiniz! diye sormak geliyor içimden ama kendimi de kötü etmek istemiyorum. Yalnız kalacak kadar haklı olmak istemiyorum.
Güneş hepten tepeye yaklaşırken camın arkasındaki bacaklarıma güneş değiyor biraz daha huzurlu bir hale bürünüyorum. Bedenim ve düşüncelerimle daha uyumluyum şimdi. İçimde kocaman bir çiçek sepeti var gibi hissediyorum.
Sevgiler…
Ceyda
Ne güzelde özetlemişsin 😉 iç dünyamızda olup biteni ona direnmeyi mi yada direnmemeyi mi hangisi daha mutlu hangisi daha mutsuz hissettiriyor??? Anda akışta duygular da özgür olmalı hepsi bize dair bize özel…
Çok teşekkürler nazik yorumunuz için 🙂