İllüstrasyon: Canan Güneş
Bir cuma akşamı, iş çıkışı eve doğru yürürken cep telefonunuz cebinizde titriyor. Bir bakıyorsunuz, Instagram’da arkadaşlarınızın hafta sonu için yaptığı planlar, check-in’ler, renkli kokteyller veya eğlence-mutluluk saçan storyler… Bir yandan da “Evde sakin bir hafta sonu geçirmek” fikri zihninizde dolaşıyor. İşte tam bu sırada, aklınızın bir köşesinde “acaba bir şeyleri kaçırıyor muyum?” korkusu beliriyor. İngilizcesi ifadesi ile “Fear of Missing Out” yani FOMO, modern dünyanın yeni psikolojik terimi olarak hayatımıza giriş yapıyor.
Cuma akşamı işten ya da okuldan çıkmış, haftanın biriken yorgunluğunu üzerimizden atmak isterken, bir yandan da “acaba bu hafta sonu neler yapsam, kimlerle buluşsam” gibi sorular zihnimizi meşgul eder ve kimi zamanda da yeni bir stres kaynağı haline gelir. Bilhassa da büyük şehirlerde, yalnız yaşayanlar için hafta sonunu yalnızca yalnız başına geçirme fikri o kişide hafta sonu planı yapma kaygısı oluşturabilir.
Hafta içi iş, okul stresi ve gün içerisindeki koşuşturmacalarımızdan nefes alıp dinlenmek yerine; hafta sonu kendimizi yine bir koşuşturmacanın içerisinde buluveriyorsak ve bu sefer ki mücadelemiz “yalnız kalma endişesi” ve “eksik kalmışlık hissiyle” oluyorsa bu yazı tam da sizin için olabilir.
Modern Zamanlar Kabusu: Yalnızlık
Yalnızlık, modern zamanların en paradoksal sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Aslında pek de yabancı olmadığımız bir duygudur, fakat metropollerdeki yüksek iş ve yaşam temposu, gün içerisinde gelen yorgunluk ve bireyselleşme, “yalnızlıkla” olan ilişkimizi daha da karmaşık hale getiriyor. Özellikle bu büyük şehirlerde yaşayan bekar bireyler için bu durum, istatistiklere de yansımış durumda. The Guardian‘da çarpıcı bir şekilde ifade edilen hafta sonu yalnızlığına bakalım. Yazıda anlatılanlar, hafta sonunu tek başına geçirecek olanların hissedeceği izolasyon duygusunu resmediyor. Kimi zaman en kalabalık şehirlerde bile sessiz ve yalnız bir hafta sonu geçirmek kaçınılmaz olabiliyor. Örneğin, hafta sonu olduğunda sosyal medyaya bir göz atar ve herkesin bir yerlerde olduğunu görürüz. Etrafında onlarca insan olanlar, doğanın içinde zaman geçirenler veya yeni mekanlar keşfedenler… Peki ya biz? Kendinizi bir anda “ben evde ne yapıyorum?” diye sorgularken buluyor musunuz?
İstanbul’da yaşayan ve bir teknoloji şirketinde çalışan 35 yaşındaki B.A., “Arkadaşlarım hep bir şeyler yapıyor gibi gözükse de, onlarla konuştuğumda herkesin aynı yalnızlığı hissettiğini anlıyorum. Sosyal medya bizi bir illüzyonun içine çekiyor ve bu durum, metropollerde yaşayan insanların, hem fiziksel hem de duygusal olarak bir kalabalığın içinde yalnız kalabileceğini gösteriyor. Sosyal medya, bu yalnızlığı hem gizleyebiliyor hem de körükleyebiliyor,” yorumunu yapıyor.
FOMO’nun Pençesinde: Hep Bir Eksiklik ve/veya Geç Kalmışlık Hissi
“FOMO”, yani “Fear of Missing Out”, yani “kaçırma korkusu”. Aslında bu, tam da yukarıda anlattığımız şey: “Herkes eğlenirken, güzel vakit geçirirken, ben burada ne yapıyorum, bir şeyler mi kaçırıyorum?” diye sorgulatan ve kaygı hissettiren durumdur. Acaba hayatı, zamanı kaçırıyor muyum korkusu… Bu korku, bizi sürekli bir şeyler planlama, sürekli hareket halinde olma moduna çekebiliyor. FOMO ile ilgili The School of Life tarafından hazırlanmış aşağıdaki videoyu izlemenizi tavsiye ederim.
Sosyal Medya: Sanal Vitrin
Sosyal medya hesapları, sanki birer vitrin. Herkes en güzel anlarını, en eğlenceli vakitlerini oraya seriyor. Biz de o vitrine bakarken, kendi hayatımızı onlarla kıyaslıyor ve “Acaba yeterince iyi miyim?” diye düşünüyoruz. Bazen de “Ben neden orada değilim?” diye iç geçiriyoruz. Pazar brunch’ları, samimi buluşmalar, konserler, seyahatler… Bazen bir gönderi, sanki bir başkasının hayatının film şeridi gibi akıp giderken, bizim hayatımız durmuş gibi hissettirebiliyor. Metropolde hafta sonunu, yalnız başına kahvaltı yaparken pencereden sızan güneşin tadını çıkarmak yerine, sosyal medyada “en iyi hayatını yaşayan” insanların fotoğraflarına bakarak geçirenlerin sayısı azımsanmayacak kadar arttı. Siz de “Bu hafta sonu neden benim programım yok?” diye düşünürken buluyor musunuz kendinizi?
Örneğin Refinery29‘da yer alan bir yazıda, kendimizi sürekli bir şeyler yapma zorunda hissettiğimizden ve sosyal medyadaki ‘mükemmel’ hafta sonu fotoğraflarından dolayı yaşanan stresi dile getiriyorlar. Güneşli bir öğleden sonra piknik fotoğrafıyla beğenileri toplayanları görünce nasıl hissediyorsunuz? Paylaşımın altındaki yorumlar size neler düşündürüyor? Bu görseller, aslında birçoğumuzun hafta sonlarını geçirdiği sakin ve sıradan anları gölgede bırakıyor. Ayrıca, sosyal medyanın yalnızlık üzerindeki etkisini inceleyen bir başka çalışmada, günde ortalama üç saatten fazla sosyal medya kullanan bireylerin, kullanmayanlara göre daha yüksek oranda sosyal izolasyon rapor ettikleri tespit edilmiştir (Kaynak: “Social Media Use and Perceived Social Isolation Among Young Adults in the U.S.”, American Journal of Preventive Medicine, 2017).
Hafta Sonu Planları: Bir Zorunluluk Mu, Yoksa Kaçış Mı?
Artık haftasonlarına özel bir anlam yüklüyoruz: Kendini kanıtlama, eğlenme, sosyalleşme… Eğer plan yapmazsak, eksik kalmışız gibi hissediyoruz. Hemen rehberden arkadaşlarıma bakıp, acaba kim boşta, kim benimle vakit geçirebilir diye düşünüyoruz. Yoksa hafta sonu yalnız başımıza geçireceğiz ve bu da sanki bir başarısızlık gibi geliyor bize.
“Plansızım, Dolayısıyla Varım” mı?
Sahi, bir plan yapmadan da hafta sonunu geçirmek mümkün müdür? Plansız bir hafta sonu, bazıları için düşünülemezken, bazıları için ise tam anlamıyla bir özgürlük demektir. Yataktan çıkmadan kitap okumak, müzik dinlemek ya da sadece gökyüzünü izlemek… Belki de gerçek mutluluk, program yapma baskısından uzak, spontane bir anın içinde saklıdır. Daily Telegraph‘ın Weekend anxiety: Are you dreading time off? makalesinde vurgulandığı üzere, hafta sonu anksiyetesi aslında boş zaman korkusuyla da ilişkili olabiliyor. Bazılarımız için, plan yapmamış olmanın verdiği rahatlık yerine, “Ben şimdi ne yapacağım?” kaygısı hakim oluyor. Ve bu kaygı, aslında daha büyük psikolojik mevzuların yüzeydeki yansıması olabiliyor.
Peki, Çözüm Ne Olabilir?
Yalnızlıkla başa çıkmak ve FOMO’yu yenmek için birkaç öneri:
- Kendinizle Geçirdiğiniz Zamanların Keyfini Çıkarmayı Öğrenin: Yalnız zaman geçirmek, aslında kendimizi daha iyi tanımak için bir fırsat olabilir. Başlangıçta bu seçenek zor gibi görünebilir; kitap okumak, film izlemek veya tek başına yürüyüşe çıkmak bazılarımız için uzak veya zorlayıcı olabilir. Örneğin, bazıları bir kafede yalnız başına kahve içerken dışarıdan ne kadar yalnız görünebileceğini ve o hiç tanımadığı insanların ona acıyabileceğini, kötü görünebileceğini varsayar. Halbuki bir etkinliğe yalnız gelen biriyle karşılaştığımızda veya bir cafede bilgisayarını açmış tek başına çalışanları gördüğümüzde bir çoğumuz onları özgüvenli, cool ve bazen karizmatik buluruz. Peki neden tam zıttını kendimiz için düşünüp, yalnız seyahat etmek veya tek başına tiyatroya gitmek gibi fikirleri reddedediyoruz? Belki de ilk adım zor geliyordur? Belki bir adım, sizi plan yapma kaygısından kurtarıp özgür bıracak. Denemeye değer 🙂
- Sosyal Medyaya Ara Vermek: Bazen en iyi detoks, dijital detokstur. Telefonunuzu bir kenara bırakarak gerçek dünyaya odaklanmak, kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayabilir. Belki ilk adım olarak süre sınırlaması koymayı düşünebilirsiniz. Belki sosyal medya hesaplarınızı denetlersiniz; algoritmalar size ilgilendiğiniz veya ilgilenebileceğiniz içerikleri gösterir. Belki sosyal medyadaki sınırlı zamanınızı yeni deneyimler kazanabileceğiniz ve kendinizle zaman geçirebileceğiniz atölyeleri keşfedebileceğiniz yeni ilgi alanları için kullanırsınız.
- Yapılacaklar Listesi Oluşturmak: Eğer gerçekten plan yapmak istiyorsanız, kendinize ait bir yapılacaklar listesi oluşturabilirsiniz. Bu, hem zamanınızı verimli kullanmanıza yardımcı olur, hem de yalnızken yapabileceğiniz şeyleri keşfetmenize.
- Sosyalleşmeyi Yeni İnsanlarla Tanışmak Olarak Görmek: Arkadaşlarınız meşgulse, bu yeni insanlarla tanışma fırsatı olabilir. Bir hobi edinebilir veya bir grup aktivitesine katılabilirsiniz.
Son Söz: Kendinize Yatırım Yapın
Şehir hayatının hızlı temposunda, her hafta sonu sürekli bir etkinlik peşinde koşmak yerine, ara sıra durup kendimize zaman ayırmak, belki de en iyi yatırım olabilir. Unutmayalım ki yalnızlık bazen en iyi dostumuz olabilir; bizi dinlemeye, anlamaya ve gerçekten bize iyi gelen şeyleri keşfetmeye yönlendirir. Ayrıca, herkesin hayatı kendi hızında ve kendi tarzında ilerliyor. Sosyal medyada sunulan yaşamlar, gerçeklikten oldukça farklı olabilir. Eğer hafta sonları yalnız kalmak sizi kaygılandırıyorsa ve bu bir süredir devam ediyorsa, destek almak ve terapiye gitmek faydalı olabilir.
Hafta sonu anksiyetesi bikaç yıl önce eşim C. ve bende de vardı ama zamanla yollarda keşmekeş içinde bir yere koşturmak veya trafikte cebelleşmektense dingin geçirmenin kıymetini anlamızla beraber yok olup gitti bu FOMO denen vaka 🙂 Tabi hayatın diğer konularında fomo yaşamıyoruz değil. Ne demişler “Kaçan balık büyük olur” 😏Ama yine de herkesle aynı anda aynı şeyi yapmak zorunda değiliz, mutluluğu içimizde bir yerlerde bulup buluşturmak lazım. Ve evet bazısı daha geç yürür☺️
İçten paylaşımınız için çok teşekkür ederiz. Yorumunuzu okuyunca aklımızda tek bir soru belirdi; acaba okuyucumuz da kendi blog yazılarıyla bloğumuzda yer almak ister mi :)))